Demokrasi Üzerine

                                  

 

Demokrasi, Antik Yunan’da ortaya çıkmıştır. Yunanca ‘Dimokratia’ kelimesinden türetilmiştir, bu kelime ‘Halk iktidarı’ olarak tercüme edilebilir. Demokrasinin birçok modeli mevcuttur. 

 Demokrasinin en çok üzerinde durulan ve kullanılan tanımından biri halk egemenliği olsa da bir halkın egemenliği söz konusu değildir. Halk, egemenlik kurmaktan çok uzak bir kalabalıktır. Halkın bir geçmişi yoktur, gelecek hedefleri olmayabilir. Tesadüfî olarak bir arada olan yığınlardır. Millet ile aynı anlama gelmez. Millet; geçmişi bir, geleceği ortak, aynı kültürü, dili paylaşan ve soy bağı bulanan kimselerden meydana gelir. Örneğin; Türkiye’de yaşayan ve Büyük Ermenistan hayali olan bir Ermeni, Türkiye halkından sayılsa da Türk milletinden sayılamaz. Bizimle aynı coğrafyada yaşaması yüzünden, Türk milletinin bir ferdi ile Türk devletinin geleceği hakkında yapılacak demokratik işlerde aynı hakka sahip olması korkunç bir felâkettir. Demokrasinin ilk sıkıntısı buradadır: millete değil, halka dayanmasındadır. Üniter yapısı oturmamış bir devlet için (bizdeki gibi) ciddi sıkıntılar doğurabilir. (Açıkça terör örgütünü destekleyen partinin mecliste olabilmesi gibi). 
 
 Bunun haricindeki diğer sıkıntısı, Atsız Beğ’in ifade ettiği gibi, Demokrasinin en büyük kusuru ise istidat, zekâ ve kalite yerine kalabalığı koymasıdır”. Peyami Safa ise bir romanında şöyle ifade etmiştir: “On cahili dokuz âlime tercih eden sistem”.  

 Demokrasinin bu kusurlarına karşılık en büyük kozu ise bu kusurlar ile yine demokratik yollarla mücadele etme şansı vermesidir. Bu yönü sayesinde, bugün dünyada en çok tercih edilen rejim uygulaması olmuştur. Bilim felsefecisi olan Karl Popper de bu konuya dikkatle eğilmiştir:  
Demokrasi teorisi çoğunluk yönetmeli ilkesine dayanmaz; genel seçimler ve temsili hükümetler gibi demokratik denetimin türlü eşitlikçi yöntemleri, daha çok, tiranlığa karşı yaygın geleneksel güvensizlik karşısında, tiranlığı önleme bakımından hayli etkili ve iyice denenmiş, her zaman düzeltilmeye açık olan hatta kendi düzeltmelerin için metotlar gösteren, garantilerden başka bir şey sayılmaması gerekir.” 

 Komünizm, faşizm veya tiranlıkta eleştiri yapabilmek mümkün değildir. Demokrasi, eleştiriyi kabul etmek hatta onu teşvik etmek bakımından en değerli, hatta tek değerli rejimdir. Demokrasiye sahip çıkılması ya da başka bir rejim benimsenecekse bile, demokrasinin bu yönü alınması gelişim ve özgürce bir yaşam için kaçınılmazdır. 

Peki, demokratik rejimi veya devleti demokratik olmayandan ayıran husus nedir? Popper’in bu konuya da yaklaşımı tartışmaya değerdir:  

Çoğunluk bir hükümet değişikliğini arzu ettiği taktirde, devletin politik kurumları vatandaşlarına kan dökmeksizin hükümet değişikliğini gerçekleştirmeyi mümkün kılıyorsa o devlet politik olarak özgürdür.” 
 

 Kısaca, Popper’e göre, bir devlette kan dökülmeden hükümet değiştirilebiliyorsa o devlet demokratik olur; kan dökülerek değiştirilmek zorunda kalınıyorsa tiranlığa dönüşür. 

 Popper için de mühim olan tiranlıktan kurtulmaktır. Demokrasi, tiranlığı ya da diktatörlüğü önlediği için gereklidir, olmazsa olmazdır. Ona göre, demokrasiye halkın egemenliği şeklinde bakmak yersizdir çünkü siyasi partiler ve siyasi partilerin liderlerinin egemenliği söz konusudur; halkın değildir.  

 Popper’in bu isabetli tespitlerine karşılık, ne pahasına olursa olsun demokrasi anlayışı gibi mantıklı olmayan bir yaklaşımı da söz konusudur: “Bir demokraside kötü bir politikanın kabûlü bile, ne denli bilgece de ya da hayırhah olursa olsun, bir tiranlığa boyun eğmeye yeğlenir.”  

 Bu yaklaşım mantıktan çok uzaktır. Milletler için hangi rejimin daha faydalı olduğu milletin içindeki durumu, başka bir ifadeyle milletin olgunluk seviyesi belirler. Bir millet için demokrasi ideal bir rejimken başkası için diktatörlük olabilir. Bunun en güzel örneği Atatürk Türkiye’sidir. Atatürk, Tanrı’ya şükür ki diktatördü. Düşünsenize sekiz yüzyıl boyunca cahil kalmış bir topluma “Harf Devrimi yapalım mı? Laikliği getirelim mi? Milliyetçiliği benimseyelim mi?” diye devrimleri sorduğunu? Bunlar bu topluma sorulmuş olsaydı, bugün Suriye, Irak, Afganistan’ın yerinde biz olurduk. 

Demek ki Popper’in “En kötü demokrasi en iyi tiranlıktan iyidir” savı, zırvalıktan öte değildir. 

* 

 Popper’in tüm bu demokrasi anlayışı, alışılagelmişten oldukça farklıdır. Bildiğimiz demokrasi anlayışı, hele ki Türkiye’deki gayet kutsal, sorgulanamaz; demokratik çoğunluğu sağlayana sınırsız yetkiler veren, üstüne üstlük demokratik çoğunluğu sağladığı için yapılan karşı eleştiriler halkın iradesine yapılıyormuş gibi bir algı oluşturulan rezil, bozuk ve yozlaşmış bir anlayıştır. Popper bu yozlaşmanın olabileceğini hesaplamış ve önemli eseri ‘Açık Toplum ve Düşmanları’ kitabında bu meseleye değinmiştir: 
Demokrasi ilkesini bu anlamda (Tiranlıktan kurtulmak anlamında diyebiliriz) bakan bir kimse, onun içindir ki demokratik bir oylamanın sonucuna haklı olanı dile getiren otorite anlatımı diye bakmak zorunda değildir. Böyle bir kimse, çoğunluğun kararını demokrasi işlesin diye kabul edecektir ama demokratik yollarla ona karşı savaşmak ve yeniden gözden geçirilmesi için çalışmak hususunda da kendisini özgür hissedecektir. Eğer çoğunluğun oyunu demokratik kurumları yıktığını görmeye de ömrü yeterse bu acı deney ona, yalnızca tiranlığı önlemenin kesin bir yöntemi olmadığını gösterecektir. 

 Bu yaklaşım da demokrasi kültürü oturmuş bir millet için geçerlidir. Demokrasi kültürü oturduğunda rahatlıkla fikir değiştirmenin ayıp olmadığı (akılcılık nedeniyle çıkarcılık için değil), her iktidarın ve liderin sorgulamasının rahatça yapabildiği, demokrasinin iktidarın yaptıklarını meşru kılmadığı zihinlere iyice oturacaktır. 

 



 Yukarıda yeterince bahsetmeye çalıştım. Demokrasinin bizim için büyük zararları ve büyük faydaları mevcuttur. Bu yüzden de demokrasiye topyekûn karşı olmak da ne pahasına olursa olsun demokrasi taraftarı olmak da demokrasiyi putlaştırmak anlamına gelir. İkisi de akılcılıktan, bilimsellikten uzak bir yaklaşımdır. Ya demokrasinin bize zararlı olan kısımlarını nasıl atabiliriz onun üzerine bir yönetim anlayışı inşa edeceğiz; ya da demokrasinin bazı nimetlerini mecburen alarak yeni bir yönetim anlayışı kuracağız. Türk milleti için rejim açısından tek çıkar yol budur. 

 

 

Kaynakça: 

Üç Rejim, 29 İlkkanun 1941, Maltepe- Nihâl Atsız 

Matmazel Norliya’nın Koltuğu -Peyami Safa 
 

Hayat Problem Çözmektir 
Açık Toplum ve Düşmanları-  Karl Popper

Yorumlar

Popüler Yayınlar